HASTA TOPLUM 3 – BENCİL İNSANLAR

HASTA TOPLUM 3 – BENCİL İNSANLAR

Giderek daha fazla fark ediyorum ki, genç insanların önemli bir kesiminde aşırı bir ben merkezcilik, başkalarını umursamama ve çıkarcılık var. Genç derken ergenlerden bahsetmiyorum. Bunlar yirmilerinde ve bazen de otuzlarında ve hatta bazen de kırklarında insanlar. Bu tür tespitler somut gözlemlerle örneklendirilmeyince havada kalıyor. O yüzden örneklere geçiyorum.

Son dönemlerde sık rastladığım bir olgu. Birisi benim de içinde bulunduğum bir gurubun yanına geliyor. Öyle bir selam verip uzaklaşma değil. Bayağı kalıyor yani. Gurupta tanıdığı kişi ya da kişilerle koşuşup diğerlerini hiç muhatap almıyor. Yani onlara selam verme, kendisini tanıtma, tanışma falan yok. Daha dün akşam böyle bir olayı tekrar yaşadım ve ayrılırken arkadaşa, bunlara (iki kişiydiler) yaptıklarının asosyal bir davranış olduğunu düşündüğümü ve onlara bu fikrimi söylemesi gerektiğini bildirdim. Ama arkadaşın bu söylediğimi yaptığını sanmıyorum. Belirttiğim gibi bu son örnekti ve son dönemlerde sıklaştı. Şahıslar Türkiye kökenliydiler.

Bundan birkaç ay önce tramvay geciktiği için derse geç kalma olasılığı doğdu ve ben caddedeki toplu ulaşıma ait bir bisikleti kiralamak istedim. Telefondaki uygulamayla bisiklet kiralanıyor. Eğer aylık şehir içi ulaşım kartı varsa ilk yarım saat ücretsiz. Bisikletin yanında durup uygulamayı açtım bisiklet boş görünüyor. Tam onaylama butonuna basıp bisikleti alacakken gülümseyerek bir genç kadın yaklaştı ve o bisikleti kendisinin rezerve ettiğini söyledi. Evet uzaktan harita üzerinden bir bisikleti yarım saate kadar rezerve etmek mümkün. Ama durum bu değildi. Açıkça yalan söylüyordu. Nereden biliyorum bunu? Çünkü öyle bir durumda uygulama sana o bisikletin rezerve edildiğini söylüyor ve o bisikleti zaten alamıyorsun. Bir an tereddütte kaldım ve gözüme baka baka yalan söyleyen o Alman kız o bisikleti alıp gitti. Ve o yüzden ben derse biraz geç kaldım. Neden tepki gösteremedim? O kadar absürt bir yalan ve aptal yerine koyma durumu ki, ilk anda bir şoke olma durumu oluyor. Açıkçası ‘yalan söylüyorsun!’ demeye utandım. İki gün önce üniversiteye çok yakın olan aynı cadde üzerine aynı durumla tekrar karşılaştım. Bu sefer daha uygulamayı açmak üzereyken bir kız ve bir erkek gene aynı tarzda yaklaşıp, ‘O bisikleti biz rezerve ettik!’ dediler. Bunlar da Almandı. ‘Bir dakika!’ deyip baktım. Evet yalan söylüyorlardı. Telefonu yüzlerine çevirip ‘hiç öyle görünmüyor ama!’ dedim. Hiçbir şey yokmuş gibi ‘tamam’ deyip gittiler. Aslında hiç de ‘tamam’ bir durum yoktu. Bir dahaki sefere artık ‘yalan söylemek iyi bir şey değil!’ demeyi düşünüyorum.

Yıllar önce bir yakınım iş yerinde su isteyince kaliteli suyu kendisine ayırdığını hiç utanmadan söyleyiverdi. ‘Sen de olsan böyle yaparsın’ anlamında bir şey dedi. Onun yerine ben utandım. ‘Hayır, ben asla böyle bir şey yapmam!’ demedim.

Üniversite ana kitaplığında çok vakit geçiriyorum. Aslında bizim arkeoloji bölüm kütüphaneleri çok daha güzel bir ortam ve işime daha çok yarayacak kitaplar sunuyor. Ama ana kütüphanenin merkezi konumu ve değişik bölümlerden insanlarla tanışma imkânı dolayısıyla buraya daha çok takılıyorum. İkinci bir önemli etken de ana kütüphaneye bölüm kütüphanelerinin aksine kahve ve çantayla girmek serbest. 

Ana kütüphanenin erkekler tuvaletinin lavabolarının iki tarafındaki duvarda iki adet kâğıt kurutma havluları kutuları var. Hani şu birini çekince diğeri de çekilmeye hazır olacak şekilde dışarıya sarkıyor ya. İşte onlardan. Onların altında da çok büyük çöp sepetleri var. İşte bu sepetler ha bire dolup boşalıyor. Zemin sürekli bu dolup taşan sepetlerden düşen kağıtlarla kaplanıyor. Sebep ne biliyor musunuz? Sebep temizlik görevlisi işçilerin ihmali ya da tembelliği değil. Onlar habire buraları toparlamakla meşguller. Sebep insanların belki de yarısının ellerini kurulamak için onlarca kâğıt çekmeleri. Evet hiç abartmıyorum. Bu genç ve eğitimli adamlar hiç umursamadan ardı ardına kağıtları çekiyorlar. Kısa bir ara verip tekrar çekiyorlar. Öyle ki her kâğıt çekilişte bir ses çıkıyor ve bu sesleri saymak mümkün. Evet, on yirmi arası kâğıt bu adamların yarısı için bir standart. Ben bir tane kağıt havluyla çok rahatlıkla ellerimi kurulayabiliyorum. Ve artık dayanamıyorum. Bir gün birisine ‘kardeşim senin kaç tane elin var? Neden bana bir iki tane yetiyor da sana onlarca gerekiyor?’ diyecem ve bilmem artık sonra ne olacak? Bu öğrenciler değişik ülkelerden. Elbette ki çoğunluk Alman.

Bu tuvalet örneğindekiler erkek. Kadınlar tuvaletindeki durum nedir bilmiyorum. Ama genç Alman kadınlarıyla ilgili başka bir şey biliyorum. Yıllar önce bir olguyu tespit ettim. Elbette genellemek ve hepsi böyle demek mümkün değil. Ama yaşadıklarım şunlar. Eğer somut bir işleri, çıkarları varsa ve bu durumun muhatabı sensen, aşırı incelikli, dikkatli ve abartılı bir samimiyetle yaklaşıyorlar. Ama bu sadece seninle işleri bitene kadar. Ondan sonra gene o bildik buzdolabı modu…

Bütün bunlara toplu taşımalardaki yanlarındaki boş koltukları çantalarıyla işgal etmelerini, kütüphanede insanların geçeceği yollar üzerine hiç dikkat etmeden eşyalarını bırakmalarını, kaldırımları geçen yayaları hiç umursamadan guruplar halinde tıkamalarını ve daha bir dolu şeyi ekle! Yani iğrenç bir bencillik, umursamama ve saygısızlık…

Ben insanların çok küçük bir istisna dışında aslında manipüle edilmedikleri sürece iyiliğe eğilimli olduklarını düşünenlerdenim. Yani insanların özünde iyi olduklarını kabul etme eğilimindeyim. Bu konuda down sendromlu bireylerin ‘iyiliklerinin’ bir kanıt oluşturduğu görüşü bana oldukça sağlam geliyor.

Peki öyleyse bu durumun sebebi ne? Birkaç kişiyle bu durumu konuştum. Genel tespit bu insanların kendileri dışındaki dünyayı umursamadıkları ve kendilerine her şeyi hak gördükleri şeklinde. Peki bu durum neden bu yeni kuşaklarda bu kadar ekstrem boyutlara ulaştı?

Ben dijital dünyanın, konformizmin ve video oyunlarının ve de asıl olarak dünyanın ana gidişatını belirleyen kapitalist rasyonellerin bu durumun ana sorumlusu olduğunu düşünüyorum.

Hayır, bana göre insan çok az bir sosyopat kesim dışında özünde böyle değildir. Birazcık dayanışmacı değerlerin görünür ve prestijli kılınması gerekli. Ama bu yapılmadığı sürece, bu absürt davranışları gösteren bu genç insanlar bir bombayı bir köyün, kasabanın veya şehrin üzerine atarken de bu derecede umursamaz ve gaddar olacaklardır. Bunu yaptıklarında da şaşırmamak gerekir…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir